Bölüm -9
İstanbul’da tanıdığı birisi olmadığı için önce kendine ucuz bir pansiyon ayarladı. “İsminiz bayım?” dedi resepsiyondaki sakin ve yaşlı amca. “Orkun” diye cevapladı. Etrafına göz gezdirdiğinde buranın sakinlerinin aslında sürekli kalan insanlar olduğu anlaşılıyordu. Birkaç yaşlı adam oturmuş televizyondaki evlendirme programlarına bakıyordu. Orkun dayanamayıp güldü.
Odasına çıktığında cebindeki kağıdı çıkardı. Yapabileceği sektörler ve işlerin yazılı olduğu listeyi gözden geçirdi. En kısa zamanda bir iş bulmalıydı kendine . Giyecek çok fazla bir kıyafeti olmadığı gibi kendini idare edecek fazla bir parası da yoktu. Cebinden paralarını çıkarıp saydı. “En fazla 7 gün” dedi. “Daha fazla dayanmaz”
Hemen odasında çıkıp resepsiyona gitti. Pansiyonun adresini ve telefon numarasını aldı. Ayrıca kendinden de bahsetmeyi ihmal etmedi. İş aradığını ve yönlendirebileceği birisi olup olmadığını sordu. Birkaç iş tavsiyesi alsa da bunlar aradığı tipten işler değildi.
Pansiyonun bulunduğu sokağa çıktı ve bir keşif turu attıktan sonra sokaklarda iş ilanı aramaya başladı. Birden aklına bir soru takıldı. “İş başvurusunda bulunduğum insanlar bana nasıl ulaşacaklar? Pansiyondan mı?” En kısa zamanda bir cep telefonu almalıyım.” dedi. Bir telefoncuya girerek en ucuz telefonu ve bir mobil hat aldı. Numarasını da kaydederek çıktı. Artık iş aramak için her şey tamam görünüyordu.
Amele, yamak, garson vasıfsız eleman… “Başka yok mu?” dedi kendi kendine. Bunlar güzel işler olabilirdi fakat ilerlemesi olmayan işlerdi. Halbuki o biraz da masa başı bir iş arıyordu. Zaman ilerliyor ve günü iş başvurusu yapmadan kapatmak istemiyordu.
Önce bir komi olarak lokantaya başvurdu. Şartlar ve ücret iyiydi fakat masa başı olmadığı için “ Bu ücret benim açımdan uygun değil” diyerek ikinci bir iş başvurusunu bir mağazaya yaptı. İçini sıkan bir durum dolayısıyla bilerek bu anlaşmayı da zorlaştırdı ve iptal etti.
Sıkıntı ve moral bozuklu ile sokaklarda avare avare dolaşmaya başladı. Artık iş aramıyor, sadece etrafına bakıyordu. Karnı acıkmış, dolaşmaktan yorulmuştu. Bir alış veriş merkezinin yanında durdu. Banklara oturarak soluklanmak istedi. Daha şimdiden umutsuzluğa kapılmıştı bile. O sırada yoldan geçen simitçiyi gördü ve yanına çağırdı. İki adet simit alarak parasını ödedi. İş bulana kadar karnını böyle doyurmalıydı.
Simitleri yedikten sonra ayaklarını uzattı ve gökyüzüne doğru başını kaldırdı. Ellerini ensesine birleştirerek derin bir nefes aldı. Kuşlar geçiyor, bazen de bir uçak görüyordu. Büyük ve yüksek binaların arasında sadece bir tane ağacın olması ne garip diye düşündü. Ağacın üzerindeki levhada ise Radyo Doğa yazıyordu. “İsminden dolayı bir ağaç dikilmiş sanırım.” dedi sessizce. Daha sonra gözlerini bilinçsizce radyonun yerini aramaya bıraktı. Ağacın arkasındaki binanın 3. katında logosunu gördü. Logonun tam yanında da bir ilan. “Bizimle çalışmak ister misiniz?”
Hemen hızlı adımlarla radyonun bulunduğu binaya yöneldi. 3. kata asansörle çıktı ve kapının önünde durdu. Bir home Office tarzını andırıyordu. “Sanırım yerel bir radyo” dedi içinden. Kapıyı çaldı içeriye girdi. Belki de bu düşündüğü hayal ettiği tarzda bir iş olacaktı.
Ortalıkta dolaşan birkaç kişi vardı. “İlan için gelmiştim” dedi. İçlerinden bir bayan “Beni takip edin” diyerek bir odaya doğru ilerledi. Kapıyı çaldı ve hemen içeriye girdi. Demek ki içerideki kişi önemli ve cana yakın birisiydi. Yoksa “Gel” sesini duymadan girmemeliydi. Demek ki kapısı herkese açıktı.
İçeride hafif yaşı ilerlemiş, saçları dökülmüş, normal kiloların üzerinde bir adam oturuyordu. Bilgisayarındaki işi bırakarak kapıya döndü ve “Buyrun” dedi. Orkun’un yanındaki bayan “İş ilanı için gelmiş müdürüm” dedi ve odadan ayrıldı. Müdür hemen masadan kalkarak Orkun’un elini sıktı ve oturması için yer gösterdi. Cana yakın olduğu belliydi.
Orkun şartları dinledikten sonra parayı konuştu. Çok makul bir ücret olmasa da tatmin edici sayılırdı. Tabi bu sektörde iş tecrübesi olmadığı için müdür biraz tereddütlüydü. Orkun ise bu işi çok istediğini ve hayallerini anlattı. Bu kadar samimi ve içten olmayı o da beklemiyordu.
Yaklaşık 2 saat kadar muhabbet ettikten sonra müdür “Biz sizi ararız” diyerek Orkun’u uğurladı. İşte o an Orkun yine umutsuzluğa kapılmış ve canı sıkılmıştı. Bu işi kaçırabilirdi ve bunun için çok üzüleceği kesindi. Müdürün bahanesi ise diğer ortağı ile görüşmek olmuştu. Yolda yürürken Orkun kendi kendine “Biz sizi ararız” dedi ve güldü. Ne kadar basit ve küçük düşürücü diye düşündü.
“Artık bu kadar yeter” dedi ve pansiyona doğru yol almaya başladı. Yaklaşık 1 saat yürümesi gerekiyordu. Pansiyonun bulunduğu sokağa girmişti ki cebindeki cep telefonu titremeye başladı. Hiç tanımadığı bir numara tarafından aranıyordu. Hemen cevapladı. “Alo?”