Bölüm -19
Kapıda duran esmer adam Zilan’ı kolundan tuttuğu gibi sürükleyerek dışarı çıkardı. Diğer koluna da kapıda bekleyen diğer kişi girdi ve elebaşına doğru götürdüler. Elebaşının olduğu yer oldukça geniş ve karanlık görünüyordu. Yanında bulunan iki kadın ise neredeyse yarı çıplak bir şekildeydi.
Elebaşı “Gel” dedi. “Yaklaş”. O anda Zilan’ı tutan adamlar Zilan’ı ileriye doğru itti. Zilan ayağa kalktığında elebaşına iki metre kadar uzaktaydı. Doğruldu. Boş ve anlamsız bir şekilde bakıyordu. “Benim adım Beda” dedi. “Sen kimsin?” Zilan o an çok şaşırdı. Beynini o kadar çok zorlamasına rağmen kim olduğunu, nereden geldiğini hatırlayamadı. Sonra “Kim olduğumu, nereden geldiğimi bilmiyorum… “ dedi.
Beda yerinden kalkarak Zilan’ın yanına gitti. “Sen de artık bizden birisin. Senin adın bundan sonra Rizi” dedi. Zilan’ı alarak o karanlık odadan dışarıya çıkardı. Zilan sanki Dünya’ya yeniden gelmiş gibiydi ve Beda artık Zilan’ın geçmişini istediği gibi şekillendirebilecekti. Zilan’ın yeni hayat hikayesini anlatarak Zilan’ın beynine kazıdı.
Beda artık yeni ismiyle Rizi ile, yakından ilgileniyordu. Ona her şeyi anlatıyordu. Yaptıklarını yapacaklarını, amaçlarını ve daha birçok bilgiyi Rizi’nin öğrenmesini sağlıyordu. Sanki orada doğmuş, büyümüş ve yetişmişti. Beda yaşadıkları her yeri ona göstermeye başladı. Yanındaki kişilerin eğitim aldıkları kampları, yemek yedikleri, eğlendikleri, vakit geçirdikleri yerleri…
Beda akşamları Rizi’yi yanına alıyor ve birlikte yatıyorlardı. Her gece Rizi’ye sahip oluyor ve içine boşalarak umursamazca davranıyordu. Rizi her şeyi yeniden öğrendiği için oldukça savunmasız ve bilgisizdi. Fakat yeni öğrendiği şeyler Rizi’ye mantıklı gelse de Zilan için hiç mantıklı değildi.
Beda aylarca bu şekilde Rizi’nin beynini yıkamaya devam etti. Rizi artık geçmişini tamamen unutmuş ve yeni geleceğini kabul etmişti. Artık oradaki, dağın başındaki, Şırnak’taki yeni hayatı ile kucaklaşmıştı. Rizi’ye tek tepki veren ise vücudu olmuştu. İçinde bir şeylerin hareketlendiğini hisseder hale gelmişti.
Günler haftaları, haftalar ayları kovalar olmuştu. Rizi’nin karnı büyümeye ve oradaki hayatı benimsemeye başlamıştı. Doğum yaklaştıkça etrafındakiler daha nazik davranıyor ve ona saygı duyuyorlardı. Rizi’nin bir dediği iki edilmiyordu.
Rizi orada bulunanlara yardım ediyordu. Yemek, bulaşık, temizlik gibi konularda bebeği izin verdiği sürece çalışıyordu. Çalışmalardan sonra kendi gibi çalışkan diğer kadınlarla konuşuyor ve gittikçe daha çok alışıyordu.
Günler ilerledikçe yavaş yavaş Kürtçe öğreniyor ve bu dilde konuşmaya çalışıyordu. Artık Zilan gitmişti ve yerine tam tersi Rizi gelmişti. Etrafındakiler gözlemliyor ve onları model alarak onlar gibi olmaya çalışıyordu. Zaten orada bulunan kadınlar pek fazla görevi yoktu. Günlük işleri yapıyorlar ve bu işlerine yanı sıra erkeklerle birlikte oluyorlardı.
Erkekler ise daha sert şartlardaydılar. Sürekli eğitim ve spor halinde nöbet tutar ve turlara çıkarlardı. Dağda yürümekten bacak kasları kalınlaşmıştı. Bu kadar kalın bacaklara rağmen incecik belleri vardı. Ekonomik olarak iyi olmadıkları için sürekli otla besleniyorlardı. Bu yüzden dişleri artık yeşilimsi bir hal almaya başlamıştı. Hepsi silahla dolaşıyorlardı.
Erkekler değişik saatlerde tura çıkıyorlardı. En fazla beşer kişilik gruplar halinde saatlerce turluyorlardı. Döndüklerinde Rizi’nin anlamadığı şeyler söyleyip konuşuyorlardı. Bazen döndüklerinde seviniyorlardı, bazen de birkaç arkadaşını bırakıp geliyorlardı. Genelde arkadaşlarını bırakıp geldikleri için o günlerde kimse kimseyle konuşmuyordu. Rizi ise bazı erkeklerin dağda uçurumdan düşüp öldüğünü düşünüyordu.
Zaman zaman yakın mesafe turlara kadınlarda gidiyorlardı ve gördüklerini Rizi’ye anlatıyorlardı. “Değişen bir rota belirleniyor ve o rotada yürüyoruz. Bazen havaya bazen de belirli noktalara ateş edip geliyoruz. Bazen erzak almak için bazen de silah, bomba ve mermi gibi şeyler almak için gidiyoruz. Tabi bunların nereden ve kim tarafından gönderildiğini biz bilmiyoruz. Beda biliyor.”
Hatta turun birisine Rizi de katılmıştı ve yarım saat yürüdükten sonra karnına giren sancılar yüzünden geri dönmüşlerdi. Orada doktor vazifesinde bulunan kadın ise Rizi’yi görünce ellerini birbirine vurarak Kürtçe telaşlı bağırmaya başlamıştı. Hemen bir minderin üzerine yatırdı ve kulağına fısıldadı. “Hangi cinsiyette bir çocuğun olmasını istiyorsun? Doğum başladı.”