Mayaların sonunu ‘kötü ruhlar’ getirdi
Bilim insanları tarafından yapılan yeni araştırmalar, Maya uygarlığının çökmesinde doğa felaketleri kadar ‘kötü ruhların’ da büyük bir rol oynamış olabileceğini öne sürdü.
Antik Maya uygarlığı bir zamanlar yaklaşık 700 bin kilometreye varan topraklarıyla, modern Meksika’nın güneyi ve Orta Amerika’nın kuzey bölgelerine kadar yayılmıştı. Bu büyük uygarlığın bir zaman varlığını sürdürdüğü sınırlar içinde bugün Guatemala, Belize, El Salvador ve Honduras da yer alıyor.
Mayaların altın çağını, Klasik Dönem olarak bilinen M.S 250 ile 900 yılları arasında yaşadı. Bu dönemin sonunda, uygarlık bugün hala tam olarak bilinmeyen nedenlerden dolayı gerileme sürecine girdi. Nüfus, ciddi ölçüde azalırken, halk büyük şehirleri terk etti ve uygarlığın topraklarından geriye küçük bir parça kaldı.
Bilim dünyası, Mayaların çöküşünde en büyük etkenin ormanların azalması olduğunu düşünüyor. Ağaçların yok olmasıyla erozyon verimli toprakları yok ederken, güneşin etkisini artırması buharlaşmayı ve sonucunda kuraklığı getirdi.
Ancak Georgetown, Cincinnati ve George Mason Üniversite’si tarafından yapılan yeni araştırmalar, Mayaların karşılaştığı düşünülen doğal felaketlerin uygarlığın tüm bögelerini aynı derecede etkilemediğini ortaya koydu. Terk edilen bazı yerleşimler yıllarca boş kalırken, diğer bölgeler çok daha uzun süre ayakta kalmayı başardı.
Klasik Dönem’de Maya toprakları.
Arkeologlar ise Mayaların, doğal felaketlerin yanı sıra sahip olduklrı kültürle de kendi sonlarını hazırlamış olabileceklerini belirtiyor. Bu düşünceye göre, zenginlik az sayıdaki ilahi krallardan oluşan elit bir tabakada toplanıyordu. Ancak liderlerin savaşlarda başarısız olması veya mevsimsel kuraklıkların önüne geçememeleri sonlarını hazırlıyordu. Maya krallarının çok eşliliği benimsemesi ve arkalarında birbirileriyle savaşan nesiller bırakmaları da yolsuzluğun artmasını sağlayan bir etken oldu.
SU KAYNAKLARI SIKINTISI
Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinin bu ayki sayısında yer alan araştırmayı yürüten bilim insanları, Mayaların gerileme döneminde, bazı bölgelerdeki yerleşimler hızla çökerken diğerlerinin nasıl ayakta kalabildiğini araştırdı. M.S 100-250 yılları arasındaki sıkıntılı dönem ile 750-950 yılları arasındaki gelişmelerin yüksek ve alçak bölgelerde nasıl yaşandığı incelendi.
Bugüne dek uzanan veriler, Mayaların Yucatan Yarımada’sı gibi alçak bölgelere kıyasla daha yüksek arazilerinde daha hızlı bir çöküş süreci yaşadıklarını gösterdi. Ağırlıklı olarak yağmur suyuna bağımlı olan bu bölgeler, alçak bölgeler gibi ırmak ve nehirlere ve subatan olarak bilinen su kaynaklarına erişim sağlayamıyordu. Sonuç olarak, çok fazla işçi gerektiren su taşıma sistemleri inşa etmek yerine, kuraklık çeken Mayalar yüksek arazileri terk etti ve geri dönmedi. Buna karşılık, alçak bölgelerdeki Maya şehirleri politik ve ekonomik sıkıntılara rağmen daha uzun bir süre ayakta kalmayı başardı.
LANETLİ BÖLGELER
Araştırmacılara göre, Klasik Dönem’de Maya tanrıları ve ilahi krallar da çöküşe zemin hazırlamış olabilir. Terk edilen yerleşimler, Mayaların gözünde zamanla lanetlenmiş bölgelere dönüştü. Mayalar, ormanların kapladığı lanetli bölgeleri yeniden elde etmek için, tanrıların öfkesini çekmemeye dikkat ederek ritüeller düzenledi.
Livescience’a konuşan Cincinnati Üniversitesi’nden Nicholas Dunning, “Mayaların çöküşünde kuraklığın ve diğer çevresel faktörlerin rol oynadığı konusunda çok az şüphem var… Ayrıca, bu felaketlerin yaşandığı bölgelerin de birbirlerinden farklı olduğu dikkat çekiyor. Orta bölgelerdeki yüksek bölgeler kuraklığa karşı çaresiz kalırken, alçak bölgelerde suya erişimi kolay olan yerleşimler çevresel olumsuzluklara daha dirençliydi” dedi.
Dunning, Mayaların gerileme sürecinde kültürel faktörlerinde büyük rol oynadığını söyledi ve güçlü liderlik ile toplumun değişikliklere karşı gösterdiği esnekliğin, eski uygarlıkların nasıl sona erdiklerini anlamada belirleyici faktörler olduğuna dikkat çekti.